10 Kasım 2008 Pazartesi

Dünyanın sessiz felaketi: Çölleşme



 Çölleşme, dünyada 110 ülkeyi etkiliyor. Bu ülkeler arasında 18 gelişmiş ülke de bulunuyor. Çölleşme; erozyon, aşırı otlatma, iklim değişikliği, ormanların tahribi, toprağın aşırı kullanımı ve yanlış sulama yöntemleri kullanılması nedeniyle ortaya çıkıyor.
“Kurak, yarı kurak ve az yağışlı alanlarda iklim değişimleri, insan aktivitelerinin de dahil olduğu çeşitli etmenlerin sonucunda oluşan arazi bozulum süreci” olarak tanımlanan çölleşme, kıtlık, yoksulluk, sağlıksız beslenme, sel, taşkın felaketleri, göçler, toprak anlaşmazlıkları ile savaşlara bile neden olabiliyor.

Dünyada her yıl, toprağın üst tabakasının 24 milyar tonu, başta erozyon olmak üzere çeşitli sebeplerle kaybedilirken, 6 milyar hektar alan çölleşiyor. Bu süreç dünyaya, 42 milyar dolardan fazla mali yük getiriyor. Çölleşme, dünyada 110 ülkeyi etkiliyor, bunlar arasında 18 gelişmiş ülke de bulunuyor.

TÜRKİYE’DEKİ DURUM
Doğal çöl şartlarının mevcut olmadığı Türkiye’de, belirli bölgelerdeki düşük yağış oranları, tarım alanlarındaki çoraklaşma, verimliliğin azalması, ormanlar, meralardaki tür çeşitliliğinin ve doğal yapının bozulması, yanlış arazi kullanımı uygulamalarından kaynaklanan betonlaşma, toprak kirliliği ile ülke topraklarının yüzde 86’lara varan kısımlarında erozyon, toprak kaybının yaşanması “çölleşme riski göstergeleri” olarak kabul ediliyor.

Çölleşme ile mücadele için arazi sınıflandırılması, sürdürülebilir arazi yönetimi, erozyon kontrolü, çölleşme hakkında bilinçlenme, halkın katılımcılığı, ormanların korunması gibi çalışmalar yapılması gerekiyor.

Çölleşmenin, insanların neden olduğu bir afet olduğunu vurgulayan yetkililer, Türkiye’nin, ağaçlandırma ve erozyon kontrolü faaliyetlerinde dünyada ilk 10 ülke arasında yer aldığına dikkati çektiler.

7 Kasım 2008 Cuma

Diyarbakır'da atık pil kampanyası



Diyarbakır Eczacı Odası Başkanı Yahya Çomak, gazetecilere yaptığı 
açıklamada, kullanılmış pillerin tehlike oluşturmaması için Eczacı Odası olarak 
eczanelere pil toplama kutuları dağıttıklarını söyledi. 

Diyarbakır merkez ve ilçelerindeki eczanelerde 3 ayda toplanan 100 kilogram 
pili Taşınabilir Pil Üreticileri ve İthalatçıları Derneği'ne ulaştırmaları 
amacıyla Çevre ve Orman İl Müdür Yardımcısı Ramazan Savaş'a teslim edeceklerini 
ifade eden Çomak, ''Son yıllarda artan pil kullanımı insan sağlığı ve çevre için 
potansiyel tehlike oluşturmaktadır. Kullanılmış pillerin tehlike oluşturmaması 
için ayrı ayrı toplanması, taşınması ve geri kazanılması gerekmektedir. Ayrıca 
pillerdeki tehlikeli ve zararlı metallerin azaltılması da zorunludur'' dedi. 

Atık pillerin eczanelerde toplanmasına yönelik kampanyayı kent geneline 
yaymak amacıyla yeni bir proje hazırladıklarını bildiren Çomak, toprağa, suya ya 
da yakılması sonucu havaya karışmasıyla insan ve çevre sağlığına son derece 
zararlı etkileri olan atık pillerin toplanmasını eczanelerin yanı sıra okullarda 
ve resmi kurumlarda da yaygınlaştırmayı düşündüklerini belirtti. 

28 Ekim 2008 Salı

Rüzgar çiftliği, güneş tarlası

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) Başkanı Hasan Köktaş, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 2005 yılında yenilenebilir enerji kaynaklarının teşvik edilmesine yönelik kanun çıkmasının ardından rüzgar enerjisinden elektrik üretimi konusunda büyük bir atılım yaşandığını söyledi. 
Toplam 3 yıl içerisinde rüzgar enerjisinde kurulu gücün 20 megavatlardan, 350 megavata çıktığını anlatan Köktaş, ''Önümüzdeki 2 yılda 1070 megavatlık 22 santralin devreye girmesini daha bekliyoruz.Böylece 2010 yılına geldiğimizde rüzgarda kurulu güç 1500 megavatlara ulaşmış olacağız'' dedi. 
Rüzgarda yaşanan bu atılımın önümüzdeki günlerde güneş enerjisinde yaşanacağını vurgulayan Köktaş, Enerji Bakanlığı ile birlikte güneş enerjisinden elektrik üretiminin başlayacağı yeni döneme yönelik yol haritası üzerinde çalıştıklarını bildirdi. 
Bu kapsamda da güneş enerjisine dönük yatırımlar için özel sektörün başvurularını kabul etmeye, nasıl başvuru alınacağı ve bunların nasıl değerlendirileceğine dönük bir yönetmelik hazırlayacaklarını anlatan Köktaş, güneş enerjisi konusunda da tıpkı rüzgarda olduğu gibi büyük bir yatırım hareketliliği beklediklerini kaydetti. 
''RÜZGAR ÇİFTLİKLERİ GİBİ GÜNEŞ TARLALARINA TANIK OLACAĞIZ'' 
Sadece yenilenebilir enerjide sürmekte olan 470 proje bulunduğuna ve bunların yatırımların ekonomik büyüklüğü 22 milyar YTL'ye ulaştığına dikkati çeken Köktaş, bunların üretim miktarının ise 45 milyar kilovat saat olduğunu kaydetti. 
Yılda 300 milyar kilovat saatin üzerinde teknik potansiyel barındıran güneş enerjisinden elektrik üretimi imkanını uzun vadede adım adım devreye sokmak üzere ilk adımları atacaklarını belirten Köktaş, ''nasıl geçtiğimiz 3 yılda ülkemizin her yerinde rüzgar çiftlikleri kurulmasına tanık olduysak, önümüzdeki yıllarda da güneş enerjisi tarlalarının kurulduğuna tanık olacağız'' diye konuştu. 
''YENİLEBİLİR ENERJİDE TEŞVİK SİSTEMİNİ DEĞİŞTİRMELİYİZ'' 
Yenilenebilir enerji konusunda teşvik sisteminin değiştirilmesi gerektiğini de vurgulayan Köktaş, her bir enerji kaynağı için ayrı bir teşvik sisteminin getirilmesi gerektiğini savundu. 
EPDK Başkanı Köktaş, şunları kaydetti: 
''Dünya çapında yaşanan küresel mali krizin Türkiye'de de sürmekte olan enerji projelerini olumsuz etkilememesi için ilave ne tedbirler alabileceği konusunda çalışıyoruz, yatırımcıların daha rahat hareket edebilmeleri konusunda yönetmelik değişikliği yapıyoruz. 
Özellikle de yenilebilir enerji kaynaklarının ekonomik olarak desteklenmesi için alım garantileri konusunda yeni bir yasal düzenlemeye ihtiyaç var. Mevcut uygulamadan tüm yenilenebilir kaynaklara rüzgar, güneş, jeotermal gibi tüm yenilebilir kaynaklara ayrım yapılmaksızın kilovat saatte 5,5 avro cent alım garantisi veriliyor. 
Halbuki başta güneş olmak üzere bütün kaynakların kendine özgü yatırım koşullarını ve geri dönüşlerini dikkate alarak ayrı ayrı teşvik edilmesi ve alım fiyatlarının ayrı ayrı belirlenmesinde fayda var. Bu tür tedbirler sayesinde yaşanan küresel krizden daha az etkilenmemiz mümkün olacak.''

12 Ekim 2008 Pazar

Geceleri Dünyamız


Nasanın hazırladığı gerçekten ilginç bir çalışma.Geceleri uzaydan Dünyamızı görüntüsü.

"Enerji tasarrufu şart"



TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Nuri Sedat Gülşen, ''Enerjiyi doğru kullanmamız gerekiyor. Elektriği yaşam standartlarımızdan taviz vermeden verimli bir şekilde kullanmamız mümkün'' dedi.
Türkiye'de elektrik enerjisinin yaklaşık yüzde 35'inin konutlarda tüketildiğini, bu nedenle bireysel tasarrufun büyük önem taşıdığına işaret eden Gülşen, şunları kaydetti: 

''Konutlarda ya da sanayide enerjiyi verimli kullanmak, enerji bedelinin pahalı olmasından kaynaklanmamalı. Maddi verim en önemli etken değil. Enerji verimliliği, bir insanın yaşam biçimi olmalı." 


''A SINIFI BEYAZ EŞYALARDA DÜZENLEMEYE GİDİLMELİ'' 


EMO İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Gülşen, konutlarda düzenli yararlanılan aydınlatma faktörleri, beyaz eşyalar ile küçük ev aletlerinin uygun kullanılması durumunda, Türkiye genelinde etkin elektrik verimliliği sağlanabileceğini anlattı. 

Konutlarda tüketilen enerjinin yüzde 35'inin buzdolabı kullanımından kaynaklandığını hatırlatan Gülşen, buzdolabı alırken imkanlar dahilinde A enerji sınıfı ürünlerin tercih edilmesinin büyük önem taşıdığını vurguladı. 

A enerji sınıfındaki beyaz eşyaların diğer sınıflara oranla yüzde 40 tasarruf sağlayabildiğine işaret eden Gülşen, ''Burada devlete düşen nokta, konutlardaki eski buzdolapları yerine yeni buzdolabı kullanımını yaygınlaştırmak. Bunun için de diğer sınıflarla arasında yüzde 35 civarında fiyat farkı bulunan ürünleri ekonomik hale getirmek gerekiyor'' diye konuştu. 


''ELEKTRİĞİ UCUZ SAATLERDE KULLANMAK ZORLAMA BİR ÇÖZÜM'' 


EMO İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Gülşen, Türkiye'de en fazla elektrik tüketiminin 17.00-22.00 saatleri arasında gerçekleştiğine işaret ederek, elektrik kullanımının tüm güne yayılması amacıyla konutlarda elektrik enerjisi bedelinin tarifelere göre farklılık gösterebildiğini bildirdi. 

Standart dışı tarifelere göre, 17.00-22.00 saatlerinde kullanılan elektrik enerjisi bedelinin günün diğer saatlerine göre pahalı olduğunu vurgulayan Gülşen, şöyle konuştu: 

''22.00-07.00 saatleri arasında bedel ucuz oluyor. Söz konusu tarife için sayacın elektronik olması ve bu tarifeye geçebilmek için dilekçeyle başvurulması gerekiyor. Ancak insanlar mesaileri bittikten sonra evlerinde günlük hayatını devam ettiriyor. Belirli saatlerde elektrik tarifesinde değişikliğe gitmek ve insanların yaşam standartlarını değiştirmek doğru değil. Bunun doğru bir yöntem olmadığını, enerjinin daha ucuz ve sürekli şekilde verilmesi gerektiğini söylüyoruz. Bu durum ancak enerji planlamasıyla oluşabilir. Elektriğin santraldeki üretiminden konutlardaki tüketimine kadar geçen aşamanın planlanması mümkün. Elektriği farklı tarifelerle ucuz saatlerde kullanmayı kolaycı, zorlayıcı ve geçici çözümler olarak değerlendiriyoruz.'' 


ELEKTRİK FİYATLARINDAKİ ARTIŞLAR 


Gülşen, elektrik enerjisi bedelinde yılda 4 kez artışa gidilmesini öngören düzenlemeyle yıllık zam oranının yüzde 65'leri bulduğunu, Ocak 2009'da yapılacak zamla bu oranın yüzde 100'e ulaşacağını öne sürdü. 

2009'dan itibaren enflasyon rakamlarının üzerinde zamlar yapılacağını savunan Gülşen, sözlerini şöyle sürdürdü: 

''Artık EPDK'nın öngördüğü sistemle zamlardan kurtulmak mümkün değil. Dünyadaki çalkantılı durumlar nedeniyle petrol ve doğal gaz fiyatları suni olarak artıyor olsa da fiyatlardaki düşüş Türkiye'ye yansımadı. Artık bu döngüden kurtulmak mümkün değil. Enerji konusunda yaşanan sıkıntılardan kurtulmak için mevcut sistemi iptal ederek, yeni bir enerji planlamasına geçmek gerekiyor. Geçen sene 230 kilovat enerji tüketen bir konut 36 YTL elektrik faturası ödüyordu. Bu rakam bugün 60 YTL oldu. Dünyanın en pahalı elektrik enerjisini kullanıyoruz. Bu durum sanayiciyi rekabet edemez hale getiriyor. Konutlarda ise enerjiyi verimli kullanmaktan ziyade dürüst vatandaşlar için kısıntı ve kesintiyi, dürüst olmayanlar içinse uygun olmayan enerji kullanımına, kaçaklara heden oluyor.'' 

7 Ekim 2008 Salı

Kuzey Kutbu Son Alarmlarını Veriyor!...



Kuzey
 Kutbu'ndaki kuzeybatı ve kuzeydoğu geçitlerindeki buzların geçen yaz döneminde eridiği ve bu iki geçidin ilk kez aynı dönemde gemiyle geçilebilecek duruma geldiği bildirildi.
Avrupa Uzay Ajansı'nın (ESA) açıklamasında, Amerika kıtasının kuzeyinden geçenKuzeybatı Geçidi ve Rusya tarafındaki Kuzeydoğu Geçidi'nde, geçen yaz gemilerin geçmesine olanak sağlayacak kadar eriyen buzulun yazdan sonra yeniden oluştuğu belirtildi.
ESA'ya göre geçen ağustos ayında, Kuzey Kutbu'ndaki buzulda, uydudan gözlemlerin başladığı 1970'lerden beri yaz aylarındaki en büyük ikinci incelme meydana geldi ve eylül ayı başlarında 2 geçitteki buzul da eridi.
Amerikan Ulusal Buzulbilim Merkezi uzmanlarından Pablo Clemente-Colon, ''Kayıtlarımıza göre bu 2 tarihi geçit ilk kez aynı yılda birlikte açık duruma geldi'' diye konuştu.
İki geçidin de 22 Eylül'de buzulun yeniden oluşmasıyla kapandığı kaydedildi.
Uydu görüntülerine göre, Kuzeybatı Geçidi'nin en uzun kolu olan Kanada yakınlarındaki Amundsen Yolu, temmuz ayında gemilerin geçebileceği duruma geldi, daha kestirme olan biraz daha kuzeydeki kol da 18 Ağustos'ta açıldı.Kuzeydoğu geçidindeki Vilkitski Körfezi de aynı dönemlerde açık duruma geldi.
Bu geçitlerin açılmasının, Avrupa ve Asya arasında çalışan ticaret gemilerine yakıt ve zaman kazandırdığı belirtiliyor.
ESA'nın açıklamasında, 26 Ağustos'ta yapılan ölçümlerde Kuzey Kutbu'ndaki buzulun yüzölçümünün 5.26 milyon kilometrekare olduğu, 2 yıl önce aynı dönemde buzulun yüzölçümünün 5.32 milyon kilometkare olduğu kaydedildi. 

6 Ekim 2008 Pazartesi

Tütün Dumanının Zararları



Tütün dumanına maruziyet, başkalarının içtikleri tütün ürününden soluduğumuz duman ya da yanan bir sigara, puro, pipo ve benzeri tütün ürününden kaynaklanan dumandır.

TÜTÜN DUMANINA MARUZ KALMAK ÖLDÜRÜYOR...

Tütün dumanına maruziyet, dünyada her yıl milyonlarca insanın ölümüne neden olmaktadır.

  1. Bu duman karışımı; formaldehit, siyanür, amonyak, karbon monoksit, naftalin, kadmiyum (pil asidi) ve aseton (oje çıkarıcı) gibi 4.000 kimyasal madde içerir. Arsenik, benzen, vinil klorür gibi en az 40 tanesi kanserojen olan bu kimyasal karışımlar, tütün dumanında, sigarayı içen kişinin doğrudan içine çektiği dumandan çok daha fazla bulunur.
  2. Tütün dumanına maruz kalmak, kanser, amfizem ve kalp hastalıkları gibi birçok hastalığa neden olmaktadır.
  3. Çocuklar tütün dumanın zararlı etkilerine karşı çok daha hassastırlar.
  4. Tütün dumanının zararları, maruz kalma süresi uzadıkça artmaktadır.

TÜTÜN DUMANINA MARUZ KALMANIN BİRAZI BİLE ZARARLIDIR...

  1. Başkalarının tütün dumanına sadece 30 dakika maruz kalmak, uzun süreli sigara içiciliğinde ortaya çıkanlarla aynı fiziksel etkileri ortaya çıkarmakta ve sigara içmeyenlerde kalp hastalığı riskini arttırmaktadır.
  2. Başkalarının tütün dumanını solumaktan kaynaklanan kanser ölümlerinin oranı; asbest, radyoaktif nükleid, arsenik, benzen, vinil klorür, radyasyon, pestisid (tarım ilaçları), tehlikeli atıklar, içme suyunda bulunan kimyasallar, endüstriyel kimyasallar ve madeni atıkların hepsinin toplamından kaynaklanan kanser ölümleri oranından daha fazladır.

TÜTÜN DUMANINA MARUZİYET ÖZELLİKLE ÇOCUKLARI TEHDİT ETMEKTEDİR...

Bebeklerde ve çocuklarda

  1. Ani bebek ölümleri,
  2. Astım vakaları,
  3. Kulak enfeksiyonları,
  4. Solunum yolu enfeksiyonları

her yıl artış göstermektedir.

Tütün dumanına maruz kalmak, bebeklerde düşük doğum ağırlığına neden olmaktadır.